FAİZ SIFIRLANABİLİR Mİ?
(Bir Ütopyanın Anatomisi)
Giriş: Faiz, Yapısal Adaletsizlik Tuzağıdır
"Faiz sıfırlanabilir mi?" sorusunu cevaplayabilmek için, öncelikle faiz sisteminin geleneksel
eleştirilerin ötesindeki gerçek yüzünü anlamalıyız.
Tarih boyunca faiz eleştirisi, genellikle yalnızca borçlunun aşırı yük altındaki mağduriyetine
odaklanmıştır. Bu mağduriyetin azaldığı dönemlerde ise faize yönelik toplumsal itirazlar zayıflama eğilimi göstermiştir.
Oysa faiz sistemi, Kur'an-ı Kerim'in de işaret ettiği gibi (Bakara, 279), tek yönlü değil, çift taraflı bir adaletsizlik tuzağı yaratır.
Faizin gerçek yüzü ancak her iki taraf için yarattığı yapısal mağduriyet ve adaletsizlik birlikte
ele alındığında ortaya çıkar.
Faiz sistemi, nihaî getirisi belirsiz olan nakdî sermayeye, işin başında sabit bir getiri tahsis eder. Böylece, milli gelirin emek ve sermaye arasındaki âdil dağılımını en baştan bozar ve bu eşitsizliği kalıcı hale getirir.
Faiz, tam da bu noktada, her iki taraf için de risk ve fırsat maliyetleri yaratarak çifte mağduriyet üretir:
·
Borçlu Tarafın Mağduriyeti: Borçlu, yatırımının getirisi faizini karşılayamazsa iflas riski taşır.
·
Sermayedar Tarafın Mağduriyeti (Fırsat Maliyeti): Sermayedar ise, sabit faizle yetinerek,
beklenenin üzerinde getiri sağlama fırsatını (kâr/zarar ortaklığının getirisini) kaybetme riskini (fırsat maliyetini) üstlenir.
Faiz, işte bu yapısal belirsizliği, yalnız borçlu için değil, borç veren için de âdil olmayan sabit bir getiriyle sistemik bir adaletsizlik tuzağına dönüştürür.
Bu teknik ve ahlakî gerçek, faizin salt bir ekonomik enstrüman olmadığını; bir toplumun bu adaletsizlik tuzağına ne ölçüde razı olduğunun ahlakî bir göstergesi olduğunu gösterir.
1. Evet, Sıfırlanır! Ama Bir Şartla: "Kâmil İnsan" Ütopyası
Teorik olarak evet, faiz sıfırlanabilir. Ancak bu, ancak ve ancak toplumun büyük çoğunluğu "Kâmil Mümin İnsan" seviyesine ulaştığında; yani iman, ahlak ve insanî değerlerin kuşatıcı bir bütünlükle hayata hâkim olduğu ideal bir durumda mümkündür.
Bu, gerçekleştirilmesi arzulanan bir ütopyadır.
Oysa bundan çok uzakta olduğumuz gerçeğini göz ardı edemeyiz.
Böyle bir ideal toplumda, yapısal belirsizlik ve adaletsizlik, bireylerin bencillikten arınmış olması sayesinde, riski ve getiriyi âdilâne paylaşan "kâr/zarar ortaklığı" gibi ilişkilerle aşılır. Faizin yerini, güvene dayalı bir "paylaşım ve haklı kazanç ekonomisi" alır.
Nitekim faizsiz sistemler, İslâm’a daha yakın hayat süren Batı toplumlarında daha fazla rağbet görmektedir.
2. Peki Neden Hâlâ Sıfırlanamıyor? Beyne-Beyne Dengesi
Tarih, hiçbir toplumun bu ideal seviyede sürekli kalamadığını gösterir.
Toplumların her biri, faizin sıfır olduğu bir ideal ile, bunun tam zıddı, toplumsal değerlerin sıfır olduğu kaos arasında, "beyne-beyne" (iki arada bir yerde) bir konumda salınır, durur.
İşte bu noktada kritik ayrım ortaya çıkar:
Bir toplum ahlakî-manevî değerlerine ne kadar sıkı sarılırsa, faizin ürettiği adaletsizlik tuzağı o
ölçüde zayıflar. Bu değerlerden uzaklaşıldıkça da faiz, kaçınılmaz bir "sistem mahkûmiyetine" dönüşür.
Ekonomik sistem, bir toplumun ahlakî yapısının ve manevî direncinin doğrudan bir yansımasıdır.
3. Asıl Mesele: Ahlakî DNA ve “İnsanın İnşası”
Bu durum bize, "Faizi nasıl sıfırlarız?" sorusunun yanıltıcı olduğunu gösterir. Çünkü faizle mücadele, nihaî olarak banka hesaplarıyla veya faiz oranlarıyla değil, nefsimizdeki "Kâbil" ile verdiğimiz mücadeleyle başlar.
Asıl sorulması gereken: "İnsandaki fücuru, yani HAK ETMEDİĞİ KAZANCA UZANMA EĞİLİMİNİ nasıl sıfırlarız?" olmalıdır.
Zira faiz, insanın içindeki "Kâbil"in ekonomideki nihaî dışavurumudur.
İnsan ve onların oluşturduğu toplumlar genlerine işlenen fücûr-takva bağlamında salınırlar (Şems, 8). Çözüm, bu salınımı fücûr çizgisinden takva çizgisine doğru yönlendirmektir.
Açıkçası; çözüm, özü itibarıyla erdemli, adaletli ve ekonomik belirsizliği, risksiz getiri (faiz) arayışı
yerine bir kader birliğine götürecek ortaklık fırsatı olarak görebilen bir "İNSAN" inşa etmekten geçer. Bu, önce insan olmanın, sonra da olgun bir iman ve ahlakla yücelmenin uzun ama anlamlı ve çok uzun bir yolculuğudur.
Sonuç: Sıfırlamak Mümkün Mü? Cevap Sizde!
"Faiz sıfırlanabilir mi?" sorusunun nihaî cevabı, bir başka soruda saklıdır:
"Biz, nefsimizdeki Kâbil'i, yani hak etmediği kazanca yönelim arzusuyla, adaletsiz bir sisteme
razı olan tarafımızı sıfırlayabilecek miyiz?"
Faiz, kıyamete kadar sürecek bu iktisadî ve ahlakî imtihanın bir aracı olarak var olmaya devam
edecektir. Onu mutlak anlamda sıfırlamak, insan doğasını aşan bir ütopya gibi görünse de; değerlerimizi güçlendirerek, adaleti, merhameti ve helal kazancı toplumsal sözleşmemizin merkezine yerleştirerek, faizin gücünü kırabiliriz.
Tercih ettiğimiz her "hakça paylaşım modeli", içimizdeki "Hâbil"i besleyerek faizin yarattığı adaletsizlik tuzağını etkisizleştirir ve onu sıfıra yaklaştırır.
Bu, her fert için ölünceye; toplumlar için de kıyamete kadar sürecek bir yolculuktur.
Yorumlar
Yorum Gönder