Piyasaya Ne Hâkim: Faiz mi, Kira/Kâr mı?

Piyasanın Görünmeyen Hakimiyeti ve Reel Değerin İzi

Giriş

Modern finansal sistemde faiz, sanki piyasanın doğal ve kaçınılmaz bir gerçeği gibi sunulur. Ancak yakından bakıldığında, faiz birincil bir değişken değil; kira ve kâr gibi daha temel ekonomik değerlerin üzerine inşa edilmiş bir ikincil yansımadır. Bu yazı, faiz oranlarının aslında reel mal ve hizmet piyasalarının dinamikleriyle nasıl gölgelendiğini ve görünüşte soyut olan bu kavramın arkasında somut bir değer zincirinin yattığını tartışmaktadır.

I. Faiz: Görünen Ama Türev Değer

Faiz, ilk bakışta “paranın zaman değeri” gibi soyut bir kavramla tanımlanır. Ancak unutulmamalıdır ki, paranın kendisi mal değildir — onun değeri bir başka mala endekslendiğinde anlam kazanır.

Bugün konut kredilerinden tahvillere, ticarî borçlanmalardan bireysel finansmana kadar faiz oranları şunlara bağlı olarak değişir:

  • Gayrimenkul piyasasında ortalama kira bedelleri
  • Reel sektörün ortalama kâr marjları ve verimlilik oranları
  • Üretim maliyetleri ve arz–talep dengeleri
  • Varlıkların gelecekteki değer kazanma potansiyeli

Bu unsurlar faiz oranının seyrini belirler. Demek ki faiz oranı aslında kiranın ve kârın gölgesi gibidir.

II. Kira: Kullanımın Reel Değeri

Kira, bir malın — özellikle taşınmazın — kullanıma açılmasının karşılığıdır. Kira, doğası gereği:

  • Zamanla sınırlı
  • Mülkiyeti değiştirmeyen
  • Faydanın karşılığı olan bir reel ödemedir.

Faizli mortgage sistemlerine baktığımızda, tüketici çoğu zaman şu psikolojiyle hareket eder:

 “Evde oturuyorum, her ay düzenli taksit ödüyorum; bu kira gibi.”

Bu sezgi hafife alınmamalıdır. Çünkü ödeme:

  • Barınma hakkına karşılık yapılır
  • Evin reel kullanım değeri ile orantılıdır
  • Başka bir kira alternatifiyle mukayese edilebilir

Öyleyse faizli gibi görünen bu ödeme, aslında kira benzeri bir reel karşılığa oturmaktadır. Sadece isimlendirme farklı, öz benzer olabilir.

III. Kâr: Malın Elden Çıkmasının Karşılığı

Kâr, bir malın satışıyla ya da üretimiyle elde edilen meşru artıdır. Bankalar tarafından uygulanan faiz oranı, piyasadaki ortalama ticari kârlardan daha yüksekse yatırımcı kredi alıp bunu ticarette kullanamaz hâle gelir; daha düşükse herkes borçlanarak üretim dışı kazanç yollarına yönelir.

Bu durum şunu gösterir: Faiz oranı, reel kâr oranlarını izler.

  • Eğer piyasada ortalama ticaret kârlılığı %15 ise, faiz %10’da kalır
  • Eğer ortalama kâr %4’e düşerse, faiz de buna paralel geriler

Yani faiz, reel kâr oranına alternatif değil, ikincil olarak bağlıdır. Faiz sistemi, kârın gölgesinde büyür ya da daralır.

IV. Faiz Oranı: Gerçekte Neye Göredir?

Sanılanın aksine faiz oranı, sadece “enflasyon + risk primi” gibi formüllerle belirlenmez. Reel dünyadaki esas değerler şunlardır:

  • Malın kullanım değeri (kira)
  • Malın elde tutma kârlılığı
  • Malın gelecek projeksiyonu (değer kazanımı)

Faiz, bu üç değerin oluşturduğu beklentiler yığınından türeyen bir göstergedir. Eğer bir maldan kira ya da kâr elde etme potansiyeli artarsa, faiz de artar. Düşerse, faiz de düşer.

V. O Hâlde Faiz Ne Asıldır, Ne de Zorunlu

Asıl olan, fayda ve mülkiyet ilişkisidir. Faizli yapıların soyut oranları, aslında reel piyasanın sessizce söylediği şeyleri tekrar eder: Kira bedeli ne kadarsa, kâr potansiyeli ne kadarsa — faiz ancak onların izinde yürür.

O halde soralım: Eğer faiz dediğimiz şey zaten kira ve kâr gibi reel değerlerin yansımasıysa, neden doğrudan bu değerleri esas almayalım?

Neden faiz adı altında herkesin sezdiği ama kimsenin tam isimlendirmediği reel alışverişi soyut borç ilişkilerine dökelim?

Sonuç

Faiz, görünüşte teknik bir araç; gerçekte ise reel faydanın gölgelenmiş halidir. Onun dayandığı zemin kira ve kârdır. Piyasada asıl olan, bu iki değerin hareketidir — faiz, ancak onların toplamının şematik ifadesidir.

 O hâlde faiz değil, fayda konuşulmalı. Faiz değil, mal–kullanım ilişkisi esas alınmalı. İşte hakiki adaletin ve reel ekonominin yolu buradan geçer. 

Özetle, 

CARİ FAİZ ORANI, piyasadaki tüm üretim faktörlerinin verimliliğine dair ANLIK BİR VERİMLİLİK GÖSTERGESİDİR.

Bu oran;

·       geleceğe dönük ödünç paraya uygulandığında gayrimeşru FAİZ;

·       dayanıklı sermaye mallarına (ev, işyeri, makine, teçhizat) uygulandığında meşru KİRA;

·       sermaye ortaklığına uygulandığında ise meşru KÂR PAYLAŞIM ORANI olarak tezahür eder.

 Bu anlamda faizin kaldırılması diye bir şey söz konusu olamaz. Çünkü mesele faizi yasaklamak değil, faizin hangi ilişki içinde doğduğunu ve o ilişkinin reel bir mal, hizmet ya da risk paylaşımına dayanıp dayanmadığını ortaya koymaktır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar