HZ. PEYGAMBER ALEYHİSSELÂMIN ÖRNEKLİĞİ VE HADİSLERİN KORUNMASI ÜZERİNE
İslâm dininde
Hz. Peygamber Aleyhisselâm hem bir örnek şahsiyet hem de Allah tarafından
gönderilmiş bir elçidir. O'nun yalnızca Kur'ân'ı insanlara iletmekle kalmayıp
aynı zamanda İslâm'ı yaşayarak öğrettiği bilinmektedir. Ancak, hadislerin
korunma süreci, vahyin doğrudan korunmasına kıyasla farklı bir mekanizmaya tabi
olmuştur. Bu noktada, hadislerin korunmasının insan inisiyatifine
bırakılmasının hikmetleri ve Hz. Peygamber Aleyhisselâm’ın söz ve fiillerinin
ne ölçüde vahiy onaylı olduğu gibi meseleler önemli tartışma konularıdır.
1.
Hz. Peygamber Aleyhisselâm’ın Örnekliği ve Vahyin Denetimi
Kur'ân-ı
Kerîm'de Hz. Peygamber Aleyhisselâm’ın en güzel örnek olduğu ifade edilmektedir:
"Andolsun, Allah'ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe
kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır."
(Ahzâb, 33:21). Bu ayet, onun sadece dini öğreten bir elçi değil, aynı zamanda
yaşantısıyla da rehber olduğunu gösterir. Buradan hareketle, onun sözleri ve
fiilleri, vahyin denetiminden geçmiş ve gerektiğinde düzeltilmiş olması
gerekir. Nitekim, Bedir esirleri konusunda Allah, Peygamber’ini uyarmış (Enfâl,
8:67-68), Tebük Seferi’ne katılmayanlar konusunda da doğrudan ikaz edilmiştir
(Tevbe, 9:43).[1]
Bu durumda,
uyarı gelmeyen sözlerinin ve fiillerinin doğrudan vahyin kontrolünde olduğu
sonucuna varılabilir. Dolayısıyla, Hz. Peygamber Aleyhisselâm’ın tüm hayatı,
dini açıdan bir rehberlik teşkil eder ve onun sünneti olmadan İslâm'ın tam
anlamıyla yaşanması mümkün değildir.
2.
Hadislerin Korunmasının İnsan İnisiyatifine Bırakılması ve Bunun Hikmetleri
Hadislerin
doğrudan bir ilahî muhafaza altında tutulmaması, bazı kimselerce bir eksiklik
olarak değerlendirilebilir. Ancak, bu durumun birçok hikmeti olduğu
söylenebilir.
·
İlahlaştırma Riskinin Önüne Geçilmesi: Eğer hadisler de Kur’ân gibi doğrudan ilahî
bir koruma altında olsaydı, insanlar Hz. Peygamber Aleyhisselâm’i insanüstü bir
varlık olarak görmeye daha meyilli olabilirdi. Nitekim, tarih boyunca bazı
dinlerde peygamber figürlerinin zamanla tanrılaştırıldığı görülmektedir.
Hadislerin korunmasının insan eliyle yapılmış olması, Peygamber'in bir kul
olduğu bilincini koruma açısından büyük bir hikmet taşımaktadır.
·
İnsanların Araştırmaya Sevk Edilmesi: Hadislerin derlenmesi süreci, İslâm
âlimleri tarafından titizlikle yürütülen bir faaliyet olmuştur. Hadis ilmi, bu
süreçte büyük bir titizlikle geliştirilmiş ve isnad sistemi gibi eşsiz bir metod
oluşturulmuştur. Eğer hadisler doğrudan korunmuş olsaydı, insanlar bu ilmî
yöntemleri geliştirme gereği duymayacak ve rivayetlerin doğruluğunu araştırma
ihtiyacı hissetmeyeceklerdi.
·
Dinin Dinamikliğini ve Toplumun Katılımını
Sağlama: Kur’ân'ın
muhafazası ilahî bir garantideyken, hadislerin korunması insanların
sorumluluğuna bırakılmıştır. Bu, İslâm toplumlarının aktif bir şekilde dînî
metinleri koruma ve aktarma sürecine katılmalarını sağlamış ve ümmetin kolektif
hafızasını oluşturmuştur.
·
Sorgulama Yeteneğini Geliştirme: Hadislerin korunma sürecinin insan
inisiyatifine bırakılması, Müslüman toplumlarda sorgulama yeteneğini geliştiren
bir unsur olmuştur. Kur’ân’ın doğrudan korunması sebebiyle ayetlerin doğruluğu
sorgulanmazken, hadislerin güvenilirliği konusunda titiz bir araştırma süreci
işletilmiştir. Bu da Müslümanlara, bilgiye eleştirel yaklaşma ve doğruyu yanlış
olandan ayırma bilincini kazandırmıştır. Eğer hadisler de doğrudan korunmuş
olsaydı, insanlar bu sürece dahil olmayacak ve dinî metinlere dair sorgulama
mekanizması gelişmeyecekti. Hadisler hakkındaki bu araştırma süreci, İslâm
dünyasında ilim ve akıl yürütme geleneğinin önemli bir parçasını teşkil
etmiştir.
3.
Hadislerin Din ile İlgili Olup Olmadığını Nasıl Ayırt Edebiliriz?
Bazı kimseler,
"Peygamber'in her sözü ve fiili din midir?" sorusunu sorarak, dinî
olanla kişisel olanı birbirinden ayırmanın zorluğuna işaret etmektedir. Ancak
burada belirleyici olan, Hz. Peygamber Aleyhisselâm’ın hangi bağlamda konuştuğu
ve ne tür bir otoriteyle konuştuğudur.
· Dini
Otoriteyle Söylenenler: Hz. Peygamber Aleyhisselâm, bir konuda dinî bir
hüküm koyuyorsa, bu doğrudan bağlayıcıdır. Örneğin, namaz, oruç, zekât gibi
ibadetlere ilişkin hadisler, İslâm'ın pratiğini oluşturan temel öğelerdir.
· Dünyevi
Deneyimlerle İlgili Olanlar: Hz. Peygamber Aleyhisselâm’ın tarım,
ticaret veya günlük hayatla ilgili kişisel tecrübeleri de bulunmaktadır.
Örneğin, hurma ağaçlarının aşılanmasıyla ilgili "Siz dünya işlerinizi
benden daha iyi bilirsiniz" (Müslim, Fezâil, 140) hadisi, onun mutlak
anlamda her konuda ilahî bilgiyle konuşmadığını gösterir.
· Vahyin
Onayladıkları ve Düzelttikleri: Hz. Peygamber Aleyhisselâm’ın
vahiy tarafından onaylanan söz ve fiilleri, doğrudan dinî bir otorite taşır.
Uyarı alan veya düzeltilen hususlarda ise, son ilahî yönlendirme bağlayıcıdır.
Sonuç
Hz. Peygamber Aleyhisselâm’ın
her sözü vahyin denetiminde olmuş, uyarı gereken durumlarda düzeltilmiş,
dolayısıyla onun uyarılmayan her sözü vahiy tarafından onaylanmıştır.
Hadislerin korunmasının insanlara bırakılması, ilahî hikmetin bir gereği olarak
anlaşılmalıdır. Bu süreç, hem İslâm toplumlarının dinî mirasını aktif olarak
korumasını hem de Hz. Peygamber Aleyhisselâm’ın ilâhlaştırılmasını önlemeyi
sağlamıştır. Ayrıca, hadislerin doğrudan korunmaması Müslüman toplumlara
sorgulama yeteneği kazandırmış, hadisler üzerine yapılan araştırmalar eleştirel
düşüncenin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Hadisler, İslâm’ın ayrılmaz bir
parçası olup, Kur’ân’ı anlamanın ve pratiğe dökmenin temel kaynağıdır.
[1]
Bedir Savaşı'nda Hz. Peygamber Aleyhisselâm, esir alınması konusunda insanî
bir yaklaşım sergileyerek bazı esirlerin fidye karşılığında serbest
bırakılmasını istemiştir. Ancak Allah, Peygamber'i esir alımında dikkatli olmaya ve sadece Allah’ın
takdirine uygun davranmaya çağırmıştır.
"Bir peygamberin esir alması, Allah'ın izni olmadan, asla caiz değildir.
O, dünya menfaati isteyerek (esir almayı) arzulamıştı. Halbuki Allah ahirete
dair olanı istemekteydi. Allah azizdir, hakîmendir." (Enfâl, 8:67)
"Bu sebeple, eğer Allah'ın daha önce takdir ettiği bir hüküm olmasaydı,
(esir almak konusunda) size büyük bir azap dokunurdu." (Enfâl, 8:68)
Uhud Savaşı sonrasında da, bazı münafıkların savaşa katılmaktan
kaçınmalarına rağmen Peygamber Efendimiz, onlara izin vermiştir. Allah, Peygamber'e
kimlerin gerçekten Allah yolunda olduğunu belirleyebilmesi için bu kişilere
izin vermemesi gerektiğini bildirmiştir.
"Allah seni affetti. Niçin onlara izin verdin, ta ki sana açıkça belli
oluncaya kadar, doğruyu söyleyenlerle yalan söyleyenleri öğreninceye
kadar." (Tevbe, 9:43)
Yorumlar
Yorum Gönder