MiRACI İNKÂR TEVHİDİ DARALTAN, İMANI KISIRLAŞTIRAN BİR YAKLAŞIMDIR

Miracı reddedenler Tevhid, Nübüvvet ve Âhiret inançlarına dair eksik bir anlayış geliştiriyor.

Miraca inananlar, Hz. Peygamber Aleyhisselamın Allah'ın huzuruna kabul edilmesini, insanlığın Allah’a yaklaşma imkânı bulduğunun sembolü olarak görürken, Miracı inkâr edenlerin bu derin manayı ve Tevhidin yüceliğini kavrayamıyor olması büyük bir manevî kayıptır.

Kur’ancılar, genelde Hadis ve Sünneti ikinci plana atarak sadece Kur’an’ı merkeze alan bir yaklaşımı savunur. Ancak bu yaklaşım, Kur’an’ın bütünlüğünü ve tarihî bağlamını tam anlamıyla kavramıyor.

Meselâ, İsra ve Mirac olayları Kur’an’da açık bir şekilde işaret edilen, hadislerle detaylandırılan ve Müslümanlar tarafından yüzyıllardır kabul edilen iman hakikatlerindendir. Bu hakikatleri reddetmek, vahyin derin boyutlarını ve Hz. Peygamber’in nübüvvet makamını küçümsemek anlamına gelir.

Allah’a Yakınlık ve Likâullah 

Kur’an’da geçen “Likaullah” (Allah’a kavuşma) kavramı, insanın hem dünyada hem de ahirette Allah’a yaklaşabileceğini, bu yakınlığın manevî boyutlarda mümkün olduğunu ifade eder.

"Kim Allah'a kavuşmayı umarsa bilsin ki, Allah'ın tayin ettiği kavuşma zamanı mutlaka gelecektir. O, her şeyi işitendir, bilendir." (Ankebut, 29/5)

Mirac, bu kavramın ete kemiğe bürünmüş halidir; Hz. Peygamber’in (as) Allah’a yaklaştırılması, bu ümmete ilahî rahmetin büyüklüğünü göstermektedir.

Ancak Miracı reddetmek, bu yakınlık fikrini de zayıflatarak insan ile Allah arasındaki bağlantıyı koparma eğilimini doğurabilir.

Ateistçe İnanmak 

Mirac ve İsra’yı inkâr edenlerin tavrı, Allah’ı uzak ve soyut bir varlık olarak algılama eğilimine işaret edebilir. Bu durum, ateist düşüncenin "Allah varsa bile ulaşılamaz bir varlıktır" iddiasıyla örtüşmektedir. Elbette Kur’ancılar Müslümandır, ancak onların Miracı reddetmesi, Allah’ın insanla olan yakınlığını ve vahiydeki derin anlamları küçümseme noktasına varabilmektedir.

Bu, imanlarını "ateistçe bir düşünceye" yakın bir noktaya taşır, çünkü Allah’a olan inançları güçlü olsa da, O’nun tecellilerini, rahmetini ve yakınlığını kavramada eksik kalmaktadır.

Hâsılı,

Mirac, Tevhid, Nübüvvet ve Haşir (Âhirete İman) hakikatlerinin Hz. Muhammed Aleyhisselâm sayesinde ve Onun diliyle daha bu dünyada iken açıkça tecellisi ve tescilidir.

Hz. Peygamber (s.a.v.), Mirac gecesi Allah’ın huzuruna kabul edilerek bütün insanlık adına bu hakikatleri gözüyle görmüş, kalbiyle onaylamış, dönüp bize de açık açık anlatmıştır.

Yani âhiret için söylenen "Gidip de gelen mi var?" sorusunun cevabını Hz. Peygamber Aleyhisselâm, "Evet, ben gittim, gördüm, geldim, size de bildiriyorum" diyerek cevaplandırmıştır.

Şu halde Miracı inkâr etmek, Tevhid inancını sadece soyut bir fikir düzeyinde bırakmak ve İslâm’ın en derin manevî boyutlarını kaybetmek anlamına gelir.

Bu açıdan bakıldığında, Miracı reddedenlerin inancı gerçekten de eksik, kısır ve ruhsuz bir yapıdadır.

İnsanları ve özellikle gençleri bu tür yaklaşımların tehlikelerine karşı uyarmak, İslâm’ın bütüncül ve zengin yapısını korumak açısından hayati önem taşır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar